Eğitim Sen Diyarbakır: ‘Karanlık bir tabloyla yüz yüzeyiz’

DİYARBAKIR- Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Diyarbakır şubeleri tarafından 6 Şubat Maraş merkezli depremlerin eğitim sistemi üzerinde bıraktığı etkilere ilişkin düzenlenen “6 Şubat Depreminin Eğitim Sistemi Üzerindeki İzdüşümüne Bakmak: Yaşananlar, Sorunlar ve Olanaklar” çalıştayının ardından ortaya konulan sorunlar ve talepler temelinde ön sonuç raporu yayınlandı.

‘İKTİDAR AFETİN SORUMLULUĞUNU ÜSTLENMEKTE KAYITSIZ KALDI’

Rapora göre, depremler, iktidarın ve diğer devlet kurumlarının yanlış politikaları ile birleşerek ülkede benzeri görülmemiş bir afete dönüştü. Bu afet özellikle yoksullar, kadınlar, çocuklar ve engelliler için kabus dolu bir deneyim haline geldi. Raporda, depremin etkilediği bölgelerde yoğun olarak yoksulların, sığınmacıların, Alevilerin ve Kürtlerin yaşadığı gerçeğine vurgu yapılırken, bu kırılgan gruplara karşı yıllardır yürütülen politikaların da eleştirisi yapıldı: “Seçim endeksli yürütülen kampanyalar ve günü kurtarma kaygısıyla işletilen süreçler, asimetrik etkilenme halini daha da keskinleştirmiştir. Emekten, doğadan ve ezilen kimliklerden yana kamu müdahalelerine, katılımcı bütçe politikalarına ve yerelden katılımcı demokratik planlamaya dair önerileri yıllardır görmezden gelen iktidar, afetin sorumluluğunu üstlenmek konusunda da aynı kayıtsızlık halini sergilemektedir. Yerellik yerine katı merkeziyetçiliği, kamulaştırma yerine özelleştirmeleri ve sivil katılım yerine kayyım politikalarını dayatan iktidar, afet öncesi hazırlık ve planlama süreçlerinde, afet sonrası ise arama-kurtarma ve rehabilite çalışmalarında yetersiz kalmıştır.”

‘KAYNAKLAR SİYASİ RANTA KULLANILMASAYDI FATURA BU KADAR AĞIR OLMAYACAKTI’

Temiz suya, gıdaya, hijyen malzemelerine ve güvenli barınmaya erişimin hala çok büyük sıkıntılar oluşturduğu ve eğitim hakkının etkin kullanımı konusunda hala gerekli adımlar atılmadığına vurgu yapılan raporda, “Ülke kaynakları militarist pratiklere, savaşa, ekonomik ve siyasal ranta değil de başta depreme karşı alınacak önlemler olmak üzere, insan, toplum ve doğayı korumaya dönük mal ve hizmetlerin üretiminde ve alt yapının geliştirilmesinde kullanılsaydı bugün bu fatura bu kadar ağır olmayacaktı” denildi.

Raporda ayrıca, afetin yarattığı derin tahribatın, bölgede yıllardır eğitime dair yaşanan sorunların katlanarak artmasına sebep olduğuna ve afet sonrasında uygulanan yanlış politikalar sonucunda okulla bağı zayıflayan çocukların, kısa vadede eğitim-öğretim faaliyetlerine dönme olasılıklarının azaldığına dikkat çekildi.

‘EŞİTSİZLİĞİN DERİNLEŞMESİNE YOL AÇTI’

Yeni eğitim-öğretim yılına girilirken eğitime ayrılan bütçenin çok düşük seviyede olduğuna vurgu yapılan raporda, “Okulların eğitim öğretime hazır olmaması, telafi edici somut bir politikanın olmaması, barınma ve beslenme sorunlarının devam etmesi, çocukların sağlıklı yaşam hakkına etkin erişiminin sağlanamaması aslında eğitim süreci açısından karanlık bir tabloyla yüz yüze olduğumuzu göstermektedir. Türkiye’de uygulanan afet yönetim planları, çocukların ihtiyaçlarının bütününe cevap veremediği için kırılgan gruplardan biri olan çocukların afetlerden etkilenme oranı da artmaktadır. Eğitim hakkına erişim konusunda zaten sıkıntılar yaşayan her yaştan farklı cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine sahip, farklı etnik ve dini arka plandan gelen, sığınmacı, engelli çocuklar ile Alevi ve Kürt çocukları gibi dezavantajlı grupların, afetler sonrasında kırılganlıklarının şiddetlendiği açıktır. Bunun temel sebebi, çoğulculuğa karşı tekçiliği öne çıkaran siyasal iktidarın, eğitimi ideolojik bir aygıt olarak kendi ideolojisi ekseninde bir tipoloji yaratmak için kullanma konusundaki ısrarıdır. Deprem bölgelerinde çocuklara sunulması gereken uzun süreli psikolojik desteklerin sağlanmaması da hali hazırda bulunan eşitsizliklerin derinleşmesine yol açmıştır” ifadeleri yer aldı.

‘KAMU HİZMETLERİNİN ANADİLDE SUNULMASI HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR’

‘6 Şubat Depreminin Eğitim Sistemi Üzerindeki İzdüşümüne Bakmak: Yaşananlar, Sorunlar Ve Olanaklar’ çalıştayında ortaya konulan sorunlar ve talepler temelinde çıkan sonuçlar ise şu şekilde:

*Başta sağlık ve eğitim olmak üzere tüm kamu hizmetlerinin, hem çocuğa hem de çocuğa temas eden tüm bireylere anadilinde sunulması hayati önem taşımaktadır.
*Afet sonrası çalışmalarda sivil katılım önünde engel oluşturan merkezi ve tekçi dayatmanın kayyım atama gibi pratikleri terk edilmeli ve yerel ve yerinde müdahale ilkeleri doğrultusunda demokratik katılımı engelleyen unsurlar bertaraf edilmelidir.
*Çocukların afet dönemlerinde de hak ve özgürlükleri ve bu konularda devletlerin yükümlülüğü devam etmektedir. Ayrımcılık yapmadan 18 yaş altı her bir çocuğun, krizin doğrudan etkilerinden korunması ve kriz müdahale süreçlerine katılım sağlaması önemlidir.
*Çocukların afetlerden korunması ve olası afetleri de en az hasar ile atlatabilmesi için çocuk merkezli afet yönetim planlarının, çocukların üstün yararını önceleyen tüm paydaşlarla ortaklaşarak hazırlanması gerekmektedir.
*Yaşanan her kriz anında okulların ve dolayısıyla eğitim faaliyetlerinin gözden çıkarılması ‘normalleşme’ süreçlerini sekteye uğratmaktadır. Bu yüzden iktidarın, okulları sadece çocuklara dönük eğitim alanları olarak değil, koruyucu ve toplumsallaştırıcı özellikleri olan alanlar olarak görmesi lazımdır.
*Çocuğu ve çocuğun üstün yararını gözeten tüm oluşumları özne olarak görerek onları karar alma süreçlerine dahil etmek, özellikle yeniden inşa süreçlerinde ekolojik bilinci yükselterek çocuk dostu mekanların var edilmesi için gereklidir.
*Çocukla sürekli temas halinde olan bakım verenlerin ve eğitim emekçilerinin iyi olma hallerinin aynı zamanda çocuğun da iyi olma halini pekiştireceği gerçeğinden hareketle, afet veya kriz dönemlerinde tüm yurttaşları kapsayan iyileştirici ve güçlendirici planlamaların ve hazırlıkların tam ve eksiksiz yapılması büyük önem taşımaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir